Türkiye’nin en bilinen yerleri nerelerdir
diye sorarsanız,
“Kapadokya” cevaplar
arasında kesinlikle ilk üç
arasında
yer alır. “Bilinenler”
arasında yer almasına
alır da, kaç kişi doğanın
özene bezene
yarattığı, kültürle
harmanladığı bu
coğrafyayı gerçekten
tanır, işte orası biraz
şüpheli. Üzülerek söylemem
gerekir ki bu
muhteşem coğrafya, artık
sahip olduğu
doğa ya da tarihi miras
ile değil de, balon
ya da kaya otelleri gibi
ticari emtialar
ile bilinmekte. Kadim
kültürleri, kadim
dinleri ya da doğanın
yarattığı mucizeleri
tanıyandan vazgeçtim,
bilen dahi çok az.
Neresi bu Kapadokya?
Kapadokya adına ilk defa
ünlü coğrafyacı
Strabo’nun, Roma
İmparatoru Agustus
döneminde yazdığı
“Geographika”
kitabında rastlarız. O
dönemde,
Anadolu’daki önemli
bölgelerden olan
Kapadokya bugünkü
Kırşehir, Nevşehir,
Aksaray, Niğde, Kayseri ve
Malatya’nın
tamamını, Ankara’nın doğu,
Yozgat
ve Sivas’ın güney,
Adana’nın da kuzey
bölümlerini
kapsamaktaymış.
Günümüzde ise Kayseri,
Niğde ve Kırşehir
üçgeninde yer alan, Ürgüp,
Uçhisar,
Ortahisar, Göreme, Çavuşin
ve Aktepe
ile sınırlı ufak bir
coğrafi bölgenin ismi
Kapadokya.
Göreme Vadisi, olmazsa
olmaz
UNESCO’nun 1985 yılında
Dünya Mirası
olarak tescil ettiği
Kapadokya’ya yolu
düşenlerin mutlaka görmesi
gereken
yerlerin başında yer
almakta Göreme
Vadisi ya da bugünkü
adıyla Göreme Açık
Hava Müzesi. Göreme
kasabasındaki bu
vadi kayaların içine
oyulmuş kiliseleri,
şapelleri, yemekhaneleri
ile 4. yüzyıldan 13.
yüzyıla Anadolu
Hristiyanlarına ev sahipliği
yapan bir yerleşim. Kaba
geometrik
süslemelerden, İsa’nın
hayatından
sahneleri içeren, ince bir
işçilikle yapılmış
fresklere uzanan görsel
bir şölen
sunmakta vadide yer alan
mekanlar.
Kızlar ve Erkekler
Manastırı, Aziz Basil
Kilisesi, Elmalı Kilise,
Azize Barbara Kilisesi,
Yılanlı Kilise,
Mutfak-Kiler, Yemekhane,
Karanlık Kilise, Azize
Catherine Şapeli ve
Çarıklı Kilise müzede
ziyaretinizi bekleyen mekanlar